8 Şubat 2018 tarihinden beri haksız bir şekilde Bolu F Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendinin, 07 Aralık 2018 tarihinde ailesi ile yapmış olduğu telefon görüşmesinin ses kaydından;
Selamün Aleyküm. Ben Alparslan Kuytul. Nasılsın? Elhamdülillah, ben de iyiyim. Rabişim nasıl? Önce onu sormazsam ondan sonra bana kızar. Diğer çocuklar iyiler mi? Besra diğerleri? Aleykum selam. Annem de iyi mi? Yarın geliyor musunuz? Avukat bugün geliyor mu? İyi. Dişim için antibiyotik kullandım. Biraz rahatladı, bu pazartesi de beni doktora çıkardılar ama doktor hiçbir şey yapmadı. Kanal tedavisi diye yazdı oraya sonra bakacağız dedi. Öyle kaldı. Şu anda dişim ağrımıyor ama tabi ne olacağı belli olmaz. Yani ben de işte o iltihap tekrar olmasın diye baş vurdum. Öyle yazdı kanal diye yazdı burada kanal yapılmıyor mu bilmiyorum. Tekrar hastaneye mi gönderecekler tam anlamadım da sormayı unuttum. Neyse işte böyle geçiyor. Bunlardan zaten bir şey beklediğimiz yok da sadece zaruri şeylerimizi yapsalar yeter. Şimdilik idare ediyoruz. Öyle mi? Zaten öyle olacağı belliydi de ben sana söylemiştim. Bunlara ağız eğmeye bile değmez.
İşin içinde Siyaset var, adalet yok.
Allah bizi bu belalarla inşaallah kendisine yaklaştırıyordur. İmam Rabbani’nin bir sözü var: “Başınıza gelen bela, gam, keder Allah’ın kırbacıdır. Vurdukça kendine çeker” demiş. Yani insan eğer değerlendirirse ne kadar belaya uğrasa o kadar Allah’a yaklaşıyor olabilir. Allah bir kulunu kendisine yakınlaştırmak isterse onu insanlardan uzaklaştırır. İnşaallah Allah Azze ve Celle bizi kendisine yakınlaştırmak istediği için bizi insanlardan uzaklaştırmıştır. Öyle dua ediyoruz, öyle temenni ediyoruz. Üzülmeye gerek yok. Bambu ağacını ekiyorlarmış, suluyorlarmış, gübreliyorlarmış, beş sene hiç filiz bile vermiyormuş, beş sene sonra filiz veriyormuş ama ondan sonra altı hafta içinde 27 metre 9 katlı apartman gibi o boya ulaşıyormuş. Yani bu başarı altı haftanın başarısı değil tabi beş yılın başarısı aslında. İnşaallah biz de 35 yılın gayreti ve çilenin sonunda kısa sürede hızla büyüyeceğiz. Allah’ın dediği olacak.
Bambu ağacını altı haftada 27 metre büyüten Allah isterse bizi de büyütür. Onlar istedikleri kadar kendi planlarını yapsınlar bir de Allah’ın planı var.
Bir arkadaş mektubunda Mandela’nın başından geçeni anlatmış. Bu adam 1918 doğumlu 62 de 44 yaşındayken zencilerin hakları için hapse atılmış. Ondan sonra oradan da başka bir adaya nakletmişler 18 sene de orada kalmış. Toplam 28 sene yatmış bu adam. 90 da bırakmışlar. 4 sene sonra da 76 yaşındayken de ilk zenci cumhurbaşkanı seçilmiş ve zencilere karşı ırçılığı bitirmiş. Yani 28 senelik hapisten sonra Allah Azze ve Celle onun eliyle zencilere karşı ırkçılığı en azından orada bitirmiş. Yani bu tür yollarla insanları susturmaya çalışanlar aslında hiçbir yere varamıyorlar sonuçta ve büyük değişimler böyle büyük olaylarla büyük zulümlerle, büyük sabırlarla gerçekleşiyor.
Bir şiir yazmış birisi kim olduğunu bilmiyorum
“Karanlık aydınlıktan, yalan gerçekten kaçar
Güneş yalnız olsa da etrafına ışık saçar
Üzülme doğruların kaderidir yalnızlık
Kargalar sürüyle kartallar yalnız uçar.”
Yani bizi yalnız bırakanlar belki işkence etmek için bunu yaptılar ama inşallah Allah’a olan yakınlığımızı artıracaktır onların bu zulmü ve yalnızlığımız. Amin adında birisi Amin Maalouf okunuşunu bilmiyorum da bu: “Kralına karşı haklı olan bir vekil, kocasına karşı haklı olan bir kadın, komutanına karşı haklı olan bir nefer bunların hepsi iki kat cezaya çarptırılmaz mı? Çünkü zayıflar için haklı olmak bir suçtur” demiş. Yani şimdi bizim başımıza gelen de aynı olay. Ben de siyasi analizlerimde haklı çıktığım için hapse atılmadım mı? Yani haklı olmak suç sen niye bunu söyledin çünkü niye halı olandan korkuyorlar? Çünkü hak tesir eder. Çünkü doğru insanlara tesir eder. Yanlış olsa zaten korkmazlar. Bak derler konuştu konuştu hep yanlış çıktı derler. Aslında doğrudan korkmaları bu yüzden yani. Bir de derler ki kendi anayasalarında tüm dünyada aslında yazıyor da tüm dünya anayasalarında, kanunlarında ifade hürriyeti vardır, ifade hürriyeti kısıtlanamaz işte kanaat açıklama hürriyeti vardır. Ama bunlarınki şeye benziyor bizim buradaki durum aynı Uganda diktatörü Amin’in dediğine benziyor. O da demiş ki: “İfade özgürlüğü var var ama ifade ettikten sonra olacakları garanti edemem” demiş. Yani sen söylersin ama ondan sonrasını garanti edemem. Yani başına bir şey gelirse hani ifade hürriyeti filan vardı deme yani. Şimdi öyle yani Türkiye’de de şimdi anayasada yazıyor ifade hürriyeti, kanunlarda da var, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de var, Türkiye buna imza atmış ama hiç öyle göründüğü gibi değil. İfade hürriyeti lafta var, kağıt üzerinde var. İfade ettikten sonra ne olacağının garantisini vermiyorlar.
Filistinli şehit Abdülaziz Rantisi’ye sormuşlar aslen doktordur kendisi demişler ki “Sen doktor musun, şeyh misin, şair misin yoksa siyasetçi misin? Sen nesin” demişler. Yani her konuda konuşuyorsun filan. Demiş ki: “Filistin sorunu beni her şey olmaya mecbur etti.” Şimdi onun gibi bana da bazen “Sen mühendis misin, hoca mısın, siyasetçi misin” diyorlar ya ben de onlara diyorum ki: “Ümmetimizin ve toplumumuzun hali beni tuğlalar ile değil insanlar ile bina yapmaya mecbur etti.” Hocalık mı, siyasetçilik mi meselesine gelince; siyaset insanları doğru bir şekilde idare etme sanatı olduğuna göre her hoca siyasetle ilgilenmek zorundadır. Çünkü Kur’an insanları idare etmek için gönderilmiştir ve Kur’an’ın tamamı insan ve toplumla yani siyasetle ilgilidir.
Son olarak bir şey söyleyeyim zaman bitti; yıllarca mızrağımız görünmesin diye çuvalla örttüler, mızrak çuvala sığmaz olunca mızrağımızı kırmaya çalıştılar. Rabbimin lütfu, dava kardeşlerimin ve talebelerimin mücadelesiyle mızrağımızı kıramadılar ve mızrağımızla yaralandılar. Ayrıca mızrağımızın daha çok görünmesine vesile oldular. Allah’ın yardımı ve arkadaşlarımın cesaret ve mücadelesiyle kısık sesimiz naraya dönüştü Elhamdülillah. Tüm kardeşlerime selam söyle yarın görüşürüz inşallah.
Tamamını dinlemek için;