20 aydır haksız şekilde cezaevinde bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendinin “Suç örgütü kurmak ve dolandırıcılık” iddiasıyla yargılandığı davanın 6 Eylül Cuma günü 4. duruşması gerçekleşti. Mahkeme heyeti duruşmada Alparslan Kuytul Hocaefendinin tutukluluğunun devamına, vakıf başkanı Ali Alagöz’ün ise tahliyesine karar verdi.
Tutuklu sanıkların savunma yapmasına müsaade edilmeyen duruşmada sadece avukatlar savunma yapabildi.
Alparslan Kuytul Hocaefendinin avukatı Adem Tural’ın yaptığı savunmasının özeti:
Müvekkilim Alparslan Kuytul bugün itibariyle 574 gündür tutuklu bulunmaktadır ve bu uzun tutukluluk süresi artık bir tedbir değil bir cezalandırma haline gelmiştir.
İddianamede ne müvekkilime ne de diğer sanıklara yönelik somut bir suç isnadı olmadığı halde biz müvekkillerimizin suçsuz olduklarına ilişkin ayrıntılı açıklamalarda bulunduk. Adil bir hukuk düzeninde, iddia makamının sanıkların suçlarını ispat etmesi ve suçlu olduklarına ilişkin deliller getirmesi gerekirdi. Dava konusu olan olayda ise müvekkillerime çok ağır suçlamalar yöneltilmiş olup bu suçlamalara dair hiçbir somut delil gösterilmemiştir. İddianamenin özeti şudur: Elimizde bir delil olmasa da biz sizin bu suçları işlediğinizi düşünüyoruz, suçsuz olduğunuzu ispat edin.
Vakfa operasyon yapılmadan önceki gece vakıfta bağış toplantısı yapılacağını herkes biliyordu ve bu operasyonu yapanlar operasyon sabahı vakıfta para bulacaklarını çok iyi biliyorlardı. Bu paranın makbuzu var mı yok onlar için bu önemli değildi, onlar için önemli olan şey vakıftan para çıkmasıydı ve bunun medyaya servisiydi. Nitekim vakıfta yapılan aramalarda bu paranın resmi makbuzlarla alındığına dair makbuzlar bulunduğu ve bu makbuzlar emniyet tutanaklarında yer aldığı halde iddianame dahi paranın makbuzu yokmuş gibi hazırlandı. Operasyonu yapanların böyle bir algı yapması zaten masumiyet karinesini yerle bir etmişti. Ama bir hukuk adamının bir iddia makamının bu paranın makbuzu yokmuş gibi bir iddianame hazırlaması hukuk adına büyük bir endişe vermektedir.
Mahkemenizdeki ilk duruşmada bağış yapan kişilerin makbuzlarının fotokopilerini ve emniyet arama tutanaklarındaki makbuz numaralarını içeren tutanakları mahkemenize sunmuştuk. Bu makbuz numaraları ile tutanaklarda ele geçirilen makbuz numaralarının örtüştüğünü daha önce ifade etmiştik. 22 Ağustos’ta gerçekleşen duruşmada bu bağışları yapan kişiler tanık olarak dinlenmiş ve ellerindeki makbuzların orijinal hali de bazı tanıklar tarafından mahkemenize sunulmuştu. Bu makbuzların alt bölümünde vakıflar genel müdürlüğü tarafından bastırıldığına ilişkin ibare mevcut olup makbuz üzerinde vakıf kaşesi de bulunmaktadır.
Hâkim vakfın parası vakfın kasasından çıkıyor, bu paranın makbuz koçanlarına emniyetin yaptığı aramada el konuluyor, ve bu durum tutanak altına alınıyor, bağış yapan kişiler kendilerinde kalan nüshanın fotokopisini mahkemeye sunuyor ve son olarak da bağış yapan kişiler mahkemeye gelip tanıklık yapıyorlar. Bu paranın resmi makbuz karşılığında alındığını ispat etmek için daha ne yapılması gerekiyor? İddia makamı hiçbir zahmete girmeden sadece paranın vakıftan çıkmasına dayanarak müvekkillerimi dolandırıcılıkla suçladı. Tek delili paranın vakıftan çıkması. Buna rağmen biz bu paranın kaynağını 4 farklı yoldan ispat ediyoruz. Ama halen müvekkil bu suçlamaya maruz kalıyor ve bu suçtan dolayı tutuklu yargılanıyor.
Dolandırıcılık suçunun oluşması için hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak gerekir. Hile unsuru, aldatma unsuru ve yarar unsurunun oluşması gerekir. Dosyadaki masak raporu incelendiğinde ne müvekkilimin ne de diğer sanıkların kaynağını açıklayamadığı hiçbir para yoktur. Yine hileli bir davranış da söz konusu değildir. Bir önceki duruşmada bağış yapan tanıkları hep beraber dinledik verdikleri ifadeler duruşma tutanaklarında da yer almaktadır.
Bu kişiler aradan geçen 20 aylık sürece ve vakıf üzerindeki çok ağır suçlamalara rağmen bağış yaptıkları için pişman değiller ve yine olsa yine yaparız diyorlar. Hâkim şayet dolandırıcılık olsaydı ve bu kişilerden hileyle bu paralar alınmış olsaydı bu kişilerin pişmanlık duyması gerekmez miydi? Bağışı yapan kişi ben kendi rızamla bağış yaptım ve bu kişilerin dolandırıcı olması mümkün değil ben bu insanlara güveniyorum diyor ama iddia makamı hayır siz dolandırıldınız diyor.
Dolandırıcılık suçunda mağdurlar, normalde rıza göstermeyeceği bir konuya yapılan hileden dolayı rıza gösterirler. İddianamede ve dosyada dolandırıldığını iddia eden bir kişi zaten yoktur. Dolandırılmış olma ihtimali olan bağışçılar da kendi rızalarıyla bu bağışı yaptıklarını ifade ettiler. Buna rağmen müvekkilimin dolandırıcılıkla tutuklanmasını anlayabilmiş değiliz.
İddianamenin birçok yerinde müvekkilimin insanları yasadışı eylemlere yönelttiği ve yasadışı toplantılar düzenleyerek halkı kışkırttığı iddia edilmiş. 22 Nisan 2017 de gerçekleşen olay bu duruma örnek olarak gösterilmiş. Bu konuya ilişkin önceki duruşmalarda ayrıntılı beyanlarda bulunmuş ve bu basın açıklamalarının anayasal bir hakkın kullanımından ibaret olduğunu ve yasadışı bir toplantı olmadığı söylemiştik. Bu olaylarda emniyet güçleri orantısız müdahalelerde bulunmuş ve müvekkil dahil birçok kişinin anayasal hakkı sert bir şekilde engellenmişti. Bu konuyla ilgili Adana 2. Çocuk mahkemesinde görülen davadan beraat kararı verilmişti. Bu karar önceki duruşmalarda mahkemenize sunulmuştu.
Tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli şüphesinin varlığı aranır. Bu şüphe mahkumiyetten önceki adımdır. Kuvvetli şüphenin bir sonraki adımı mahkumiyettir.
Bir mahkemenin tahliye ederken diğerinin tutuklaması, bir iddia makamının tutuklama talep ederken diğerinin tahliye talep etmesi mahkemenizin suç vasfının değişme ihtimaline ilişkin kararları
dosyadaki en büyük iddia olan kasadaki paranın kaynağının ispat edilmesi yasadışı olduğu iddia edilen 22 Nisan olayı gibi olaylara ilişkin beraat kararı verilmesi mağdur olan hiç kimsenin olmaması bu şüphenin kuvvetli şüphe olmadığını gösterir.Formun ÜstüFormun Altı
Dava dosyasındaki delillerin neredeyse tamamı toplandığı ve dosyaya gelmesi beklenilen bir delil olmadığı halde müvekkil halen tutuklu yargılanmaktadır.
Aylık tutukluluk incelemelerinin bir kısmında tutukluluk halinin devamı kararı verilirken gizli tanık beyanlarının alınmamış olması gerekçe gösterilmişti. Dosyada yer alan iki farklı gizli tanığın beyanı da 10 mayısta yapılan duruşma sonrasında alınmış olup şu aşamada tutuklu kalmayı gerektiren bir sebep kalmamıştır.
Bir önceki duruşmada tutukluluk şartlarında değişiklik olmadığı için tutukluluk halinin devamına karar verilmiştir. Hâkim iki duruşma arasında gizli tanık beyanları alınmış ve tanıklar mahkemede dinlenilmiştir. Bu iki durum müvekkil lehine olduğu halde tutukluluk şartlarında değişiklik olmadığını söylemek tahliye kararının matbu gerekçelerle uzatılmak istenildiğini göstermektedir.
Mahkemenizin suç vasfının değişme ihtimaline yönelik birçok açıklaması ve kararı olduğu halde müvekkilin bu suçlardan tutuklu olması büyük bir hukuksuzluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Yarın bu suçlama değiştiğinde aylarca boşuna yatmış olacaklar ve pardon mu denilecek. Suç vasfı değiştikten sonra mahkeme beraatle sonuçlanmasa bile müvekkilimin yatarı olmayan suçlardan dolayı 2 yıldır tutuklu bulunması nasıl açıklanacak?
Ara kararlardan yerine getirilmeyen hiçbir şey kalmamıştır. Buna rağmen tahliye verilmemesi bu dosyada yargılama yapılmadan hüküm verildiği gibi bir izlenim oluşturmaktadır. Yargının üzerindeki bu olumsuz havanın dağılması ve masumiyet karinesinin daha fazla zarar görmemesi için müvekkilin derhal tahliyesi gerekmektedir.
Tutuklama bir cezalandırma aracı değildir, bu aşamada bu tutuklama zaten tedbir olmaktan çıkmış ve hükmün infazı haline gelmiştir biz bu durumun mahkemeniz tarafından sonlandırılacağını düşünüyor ve müvekkilin tahliyesini talep ediyoruz.