Kullarının maddi manevi tüm ihtiyaçlarını bilip onları karşılamak için fırsatlar yaratan Yüce Rabbimize hamd olsun. Kocaman kalbiyle, Allah yolunda her türlü cefayı yüklenip her çeşit zorluğa dayanabilmenin örneği olan Efendimiz Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e salât ve selam olsun.

KALP BİR PUSULADIR

Kıymetli kardeşlerim insanın birinci derecede fetva kapısı ve doğru çizgisi sayılan bu sebeple sürekli korunması elzem olan bir uzvu vardır ki; o kalptir. Belki farkında olarak belki olmayarak, hayatımızın her safhasında, günde belki kaç defa kalbimize danışır ondan fetva isteriz. Bazen hayatımızın dönüm noktası olabilecek kararlarımızı kalbimize danışır ve içimizden gelen sese göre adım atarız. Bazen sözünü dinlemesek de yine de danışırız. Bu manada kalbimiz, bize yön veren bir pusula görevini görür. Efendimizden gelen bir rivayet de bu doğrultudadır:

KALBİNE DANIŞ!

Vâbisa ibni Ma’bed Radıyallahu Anh’den şöyle diyor:

“Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in huzuruna varmıştım.

Bana: “İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?” buyurdu.

Ben de: “Evet yâ Rasûlallah!” dedim.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi ve Sellem:

“- Kalbine danış! İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir.

Günah da içe dokunan ve göğüste tereddüt doğuran şeydir. İsterse insanlar sana fetva vermiş, yaptığını uygun bulmuş olsunlar”1 buyurdu.

Durum buyken eğer pusula bozuksa, çalışmıyorsa ne olacak? Hani demiş ya atalar, tuz bozulursa yapacak bir şey yok diye…

KALBİN SIHHATLİ OLMASI ŞART

İnsana yol gösterecek, eğriyi doğrudan ayırt edecek, yaşamımıza ve davranışlarımıza doğru yön verecek bir pusula hükmünde olan kalp bozuk olursa, işte o zaman yapacak bir şey yok! Bunun neticesi, hayat gayesinin sapması, tüm davranışların ve sırat-ı mustakim’in (dosdoğru yolun) bozulması olacaktır. Başka bir hadisi şerifte Efendimiz bu durumu şu şekilde izah etmiştir. Nu’man b. Beşir’den rivayet edildiğine göre Allah Rasulü şöyle buyurmuştur: “Dikkat edin! Vücutta öyle bir et parçası vardır ki, o iyi/doğru/düzgün olursa bütün vücut iyi/doğru/düzgün olur; o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat ediniz! O, kalptir.”2
Bu hadisi şerif durumu gayet net açıklamıştır. Doğru bir hayat yaşamamız ve hak yolda sebat edebilmemiz için kalbimizin sıhhatli olması şarttır.

Çünkü davranışlara yön veren kalptir, hissiyatımız ona göre şekillenir, birçok önemli kararı kalbimizin göstergesi doğrultusunda alırız. Kalbi, boş ve gereksiz şeylerden sıkıntı duyan kişinin gözü ve kulağı gereksiz işlerle uğraşmak istemez. Kalbin ciddiyeti âzâlara yansır, kalbin hüznü gözlerden okunur, kalbin sevinci hastaları iyileştirir.

Yine aynı şekilde kalbin hasedi doğru çizgisini bozar, kalbin kini-nefreti kişinin adaletini sarsar, kalbin riyası fiilleri ifsad eder. Kalbin kibri amelleri çürütür. Kalbin boş şeylerle meşguliyeti kişinin sorumluluk duygusunu yitirmesine sebep olur.

Davranışlarında Allah ve Rasulüne itaat olmayanların ‘kalbim temiz’ demesinin abesliği burada tam olarak ortaya çıkar. Temiz bir kalbe yani saf bir imana sahip olan kişinin davranışları o doğrultuda şekillenecektir. Kalbinde Allah ve Rasulüne hürmet ile güzel bir iman olan kimsenin davranışlarından isyan çıkmaz.

TEFEKKÜR, TEZEKKÜR, İLİM VE HÜZÜN KALBİ KUVVETLENDİRİR

Allah doğru yolu tüm kullarına gösterir ama insan kalbini bozduğu için hidayeti bulamaz, kalp sağlam olmayınca kişiye doğru yolu gösterme özelliğini kaybeder ya da kaybetmez ama kişi kalbinin sesini dinlemez. Mesela bir kişiye doktoru sağlığına nasıl kavuşacağını, vazgeçmesi gereken yanlışları anlatıyor ama o kişi takmış kulaklığı sesli bir şekilde müzik dinliyor ya da insanlarla sohbet ediyor, bağıra bağıra konuşuyor, yemek yiyor, çay içiyor… Sonra da ‘ne yapmam gerektiğini bilmiyorum’ diyor. Hâlbuki onu sürekli uyaran bir doktoru vardı ama ona hiç kulak vermedi yani kendine yol gösterenini devre dışı bıraktı. Kişi bu şekilde kalbinin sesini dinlemeye dinlemeye, zamanla tamamen duymaz hale gelir. Hatta kalp konuşmaz olur ve mühürlenir. O halde bu konuda iki önemli nokta ortaya çıkıyor ki biri kalbin sağlıklı olması diğeri de kişinin onun sesini duyması!

Kalbimiz de vücudumuz gibi sağlıklı beslenmeye ve zararlı şeylerden korunmaya ihtiyaç duyar. Hakiki imana ulaştıracak; tefekkür, tezekkür (Allah’ı zikretme), ilim ve hüzün gibi haller kalbi besler ve kuvvetlendirir. Kuvvetlenen kalpte; Allah ve Peygamber sevgisi, salih amelleri ve salih kişileri sevme hali oluşur. Bu sevgi kişinin değer yargılarını ve yaşam tarzını değiştirir. Salih amelleri, kendini zorlayarak yapmak elbette ki zordur ve kişiyi zamanla yorar ama sevilmesi gerekenleri sevmeye başlayanların durumu böyle değildir. Onlar için sadece günlük ameller değil Allah yolunda çekilen çileler bile zevk haline gelir. Hatta kişi öyle bir kalbe ulaşır ki onunla açlığı sever, yorgunluğu sever, uykusuzluğu sever… Tıpkı bir aşığın maşuğu uğrunda sıkıntı çekmekten zevk alması gibi kul, Rabbi yolunda çektiği sıkıntıları, dertleri sevmeye başlar. Bu çağın Müslümanlarının anlayamadığı duygular bunlar belki ama sahabeden biri, yaz günü nafile oruç tutmayı, diğeri ayakları şişinceye kadar namaz kılmayı sevdiğini söylüyor, bir diğeri ise Allah yolunda canını vereceği günü hasretle bekliyordu. Bu duygular ancak kalbinin aşk-ı ilahi ile coşması sonucu oluşabilir.

KALBİN HASTALIKLARI

Fakat bunun yanı sıra öyle kalbi mikroplar da vardır ki onlardan biri bile bulaşsa kalbi ifsad etmeye yeter. Kibir, ucb, riya, hased ve bu mikropların anası hükmünde olan dünya sevgisi. Bir kalbe bunlar ya da bunlardan biri bulaştığında kalp sağlıklı düşünemez hale gelir. Mesela doğruları gördüğü halde kibrinden ya da hasedinden hakkı gizler. Ya da kalpte olan riya sebebiyle amelleri hakiki maksadından çıkar. Belki kişinin çok ameli olur ama ne kendisine ne de çevresine bir fayda vermez çünkü samimiyetten uzaklaşmış ve hedeften sapmıştır. Mesela Allah için yaması gereken bir ameli insanlara gösteriş olsun diye yapar amelini Allah kabul etmez ya da insanlara faydalı olmak için yapması gereken bir ameli yine gösteriş için yapar insanlar katında da makbul olmaz. Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin dediği gibi kibrin bir kokusu vardır. Hatta riyanın da bir kokusu vardır. Ceza amelin cinsinden gelecek ya böyle bir kalbî hastalığa müptela kişi ne yapsa kendini Allah’a da insanlara da sevdiremez.

GÜNAH ARTTIKÇA KALP KARARIR

Bir de kalbin öyle bir hali vardır ki, asıl itibariyle hastalıklardan biri ile hasta değildir ama gaflettedir, örtülüdür. Belki kalpte kibir yoktur, riyakâr ya da hasetçi de değildir ama dünya sevgisi kalbini sarmıştır. Kişi dünyevi arzularını gerçekleştirebilmek için kalbinin sesini kısar, nefisinin sesini açar. Bu şekilde isyankârlaşır ve artık kabinin sesi onu rahatsız etmeye başlamıştır. Keyfini kaçırmamak için ne içerden ne de dışarıdan birinin ona hakikatleri söylemesini istemez hale gelir. Bu gaflet perdesi önceleri çok kalın değildir ama kişi dünyanın zevk-u sefasına, gereksiz boş işlere ve geçici zevklere daldıkça perde kalınlaşır. Kalbin üzeri gaflet perdesi ile kapalı olduğu için hakikatleri anlama kabiliyetini geçici olarak kaybeder. Bu hale gelmiş bir kimsenin bu gafletten uyanması hiçte kolay olmaz. Günah arttıkça kalp kararır, tabaka kalınlaştıkça arınma zorlaşmaya başlar.

O halde kalbin ifsadı iki türlüdür: Biri bir takım mikroplarla hastalanması, diğeri ise günahlarla kararması…
Kalbimizin bizi doğruya sevk edip yanlışlardan koruyabilmesi için öncelikle bizim onu korumamız gerekmektedir.

Kalbimizin bekçisi olmalıyız. Onu şeytanın vesveselerine teslim etmemeli ve hastalıklardan korumaya çalışmalıyız. Kalplerimizi ilimle ve ibadetle desteklemeli, Salih insanların arasında bulunarak kuvvetlendirmeliyiz.

MÜ’MİNİN BAKIŞI TEFEKKÜR OLMALI

Kul, Rabbinden uzak kalmaya dayanamamalı… Mü’min kişinin bakışı tefekkür olmalı; baktığı yerde Rabbinin sıfatlarını görmeli, dilinde O yüce yaratanı anmalı, sevgisine mazhar olmaya çalışmalı, kalbinde Rabbine karşı mahcubiyetten kaynaklanan bir hüzün, gözünde vazifelerini hakkıyla yapamıyor olmanın verdiği iç yangınını söndürmek için her zaman hazır bir çift gözyaşı… Kalplerimiz, Ümmet-i Muhammedin içinde bulunduğu acziyetten dolayı sızlamalı, benim Rabbimin dünyasında O’nun düşmanlarının borusu ötüyor diye ciğerimiz yanmalı…

Mü’min kul işte böyle bir ateşle ayağa kalkmalı ve “yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar” çalışmalı…

Rabbim bizleri kalplerini arındıran ve koruyanlardan eylesin.

Kaynak


1- Sünen-i Dârimî, Büyû’, 2; Ahmed b. Hanbel, 4/228) IV, 227-228

2- Buharî, İman, 39

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here