Semra Kuytul ve Rümeysa Sarısaçlı Hocahanım, 24 Ağustos Cumartesi günü, Emine Bulut’un vahşice katledilmesi üzerine artan kadın cinayetleri konusunu ele aldılar.

Bilhassa kadın şiddetinin arttığı bugünlerde, Toplumun kanayan yarası; “Kadına şiddet” konulu program gerçekleştirdiler.

Cahiliye mantığının çağdaş versiyonu olan Batı Medeniyeti’nin hakim olduğu günümüzde suçlar her geçen gün artmakta, suçları engellemek için yapılan politikalar ve kanunlar yetersiz kalmaktadır. Çıkarılan kanunlar, insanlarımızı, bilhassa dezavantajlı grup sınıfına giren kadınlarımızı ve çocuklarımızı korumada yetersiz kalmaktadır.


Bilhassa kadın şiddetinin arttığı bugünlerde, başta kadın cinayetleri olmak üzere tüm suçların en asgariye indirilmesi ancak İslam medeniyetinin hakim olmasıyla mümkündür.


Programın tamamını izlemek için tıklayınız:

“Toplumun dertlerinin çaresi İslam medeniyeti olabilir mi? İnsanlar bu soruyu sormaya başlamalılar”

Aslında bu konu çok etraflıca konuşulması ve tartışılmaya açılması gereken bir konu. “İslam medeniyeti dertlerimizin dermanı mı? Yani çaremiz o mu?” konusu bugün Türkiye’de tartışmaya açılmalıdır. Bu tartışmayı Alparslan Kuytul Hocaefendi başlattı. “İslam medeniyetini istiyorum. Bundan da şeref duyuyorum.” diyerek mahkemesindeki savunmasında bile bunu dile getirdi. Bir Müslümanın İslam medeniyetini, uğrunda hapishaneye girecek kadar istemesi gerçekten bir örgüt için olabilir mi? İnsanlar bunu düşünmeliler. Neden bu adam İslam medeniyeti için ömrünü feda ediyor? Gerçekten toplumun dertlerinin çaresi İslam medeniyeti olabilir mi? Öncelikle insanlar bu soruları kendilerine sormaya başlamalılar. Neden bunu kökten reddediyorlar? Neden tanımaya çalışma, anlamaya çalışma yok? Neden sorularla izah etme ya da soruların cevabını bulmaya çalışma yok da kaçma var? Ben bunu anlayamıyorum. Bir hastanın doktora gitmekten kaçması ama her gün hastalığından ah vah edip şikayetlenmesi gibi bir durum bu. Git bir doktora sor. Kafana yatmıyorsa yine yapma ama bir araştır, incele, öğren. Bundan bile kaçmanın altında yatan başka sebepler var. Bu kaçmayı artık bir kenara bırakıp bu gibi büyük problemlere gözümüzü açmalıyız. Sosyal medyada tepki vermekten öteye geçmeliyiz. Gerekirse toplum olarak özel zevklerimizden, arzularımızdan vazgeçmeyi göze alacak kadar dertlerimizle hemhal olup çare arayışına girmeliyiz.


“İslam medeniyetinin bütün dertlerimizin dermanı olacağını iddia ediyoruz.”

Vaktimiz sınırlı olduğu için islam medeniyetini ben burada uzun uzun izah edemeyeceğim ama bilahare bu konuları tekrar konuşmamız gerektiğini düşünüyorum. Kısaca şunu söyleyeyim. Biz İslam medeniyetinin bütün dertlerimizin dermanı olacağını iddia ediyoruz. Sadece Furkan gönüllüleri olarak da değil. Bütün Müslümanlar olarak İslam medeniyetinin bütün dertlerimizin dermanı olacağını iddia ediyoruz. Medeni insanlar yetiştiren İslam dininin bunu başarma gücünün olduğunu tarihte gördük. Peygamber Efendimiz dönemini biraz evvel hocaefendinin videosunda da gördük. Kız çocuğunu diri diri toprağa gömen bir millet öyle bir aşamaya geliyor ki Hz. Ömer’in bu konuda biraz mizahi biraz olayın gerçek boyutunu ortaya koyan bir sözü var. “Eskiden kadınları insan yerine koymazdık. Şimdi onları karşımıza alıp istişare ediyoruz.” Gerçekten Peygamber Efendimizden önceki dönemde Araplarda kadınların hiçbir kıymeti yoktu. Kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü dönemde Hz. Ömer’in bu sözü çok ilginçtir. “Erkekler olarak kadının teklifini uyguluyoruz, onun sözünü gerçekleştiriyoruz.” Yani kadın böyle bir konuma yükseliyor.

Erkeklerin kadına kıymet vermesi noktasında Peygamber Efendimizin bir ifadesi var. Sahabeden bir hizmetçi kadınların oturduğu hevdeci tutuyor ve deveyi sürüyor. Peygamber Efendimiz o hizmetçiye sesleniyor. “Sırçaların devesini dikkatli sür.” Sırça kelimesi Arapçada kristal parça manasına geliyor. Hem çok kıymetli hem de her an kırılabilir. Onların devesini dikkatli sür diyerek uyarı yapıyor. Kadınları sarsma diye uyarıyor. Bunlar sahabenin ruhuna işleyen şeyler. Bundan sonra eve gidip karısını sarsamıyor, kızına surat asamıyor. Onlara kıymet veriyor. Onları eğitiyor.

Kadınlar Peygamber Efendimize gelip “Erkekler senden istifade ediyor, derslerine katılıyor. Biz bundan istifade edemiyoruz.” diyorlar. Peygamber Efendimiz derhal onlara bir gün tayin ediyor, eğitim programı başlatıyor. Bunlar Mekke’de Peygamber Efendimizden önceki yıllarda esamesi bile olmayan uygulamalar.

“Neden Peygamber Efendimiz dönemi saadet asrı olarak isimlendirilmiş?”

O yıllar Peygamber Efendimize islamın gelmesiyle medeniyetin temellerinin atıldığı yıllar. Saadet asrı ifadesi sonradan o döneme koyulmuş bir isimdir. Neden Peygamber Efendimiz dönemi saadet asrı olarak isimlendirilmiş? Bir toplumda aile mutlu değilse, kadın huzurlu değilse, çocuklar el üstünde tutulmuyorsa, bir medeniyet yoksa o topluma nasıl saadet toplumu diyebilirsiniz ki? O yıllara baktığımız zaman da gerçekten insana verilen bir değer var ortada. İnsan, insan olmuş. Öncesinde itelenenler, kakalananlar, hizmetçiler, köleler, kadınlar, fakirler asrı saadette insan yerine konulmuş. Mekke döneminde Peygamber Efendimizden önce kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Köleler, hayvanlar işkence altındaydı. Canlıya kıymetin olmadığı bir topluluğu en ufak bir canlıya bile değer verir hale getiriyor Peygamber Efendimiz. Mesela islamda kadına şiddet uygulanır mı uygulanmaz mı diye hiç konuşulmamış. Zaten uygulanmaz. 


Peygamber Efendimiz bir gün bir mezarın önünden geçmiş. Bu çok ince bir mesaj. Lütfen bunun çok iyi algılanmasını istiyorum. Rabbimiz tealanın bildirmesi suretiyle o mezardan feryatlar geldiğini ashabına söylüyor. “Buradan bir kadının feryatları geliyor” diyor. “Neden ya Rasulallah” diyorlar. “Kabir azabı çekiyor.” diyor. “Neden?” diyorlar. Cebrail (as) tarafından kendisine bildirilmiş. “O kadın yaşarken bir kediyi aldı, hapsetti. Ona ne yemek ne su verdi, ne de tabiattan yemesine, içmesine izin verdi. Yani hapsetmese hayvan gidip kendi yiyeceğini, içeceğini bulacak. Hapsetti. Yiyecek içecek de vermedi. Kedi orada öldü. İşte bu yüzden kabir azabı çekiyor, feryat ediyor.” buyurmuş Peygamberimiz. Yani bir hayvana bile bunu yaptığı için bu kadar şiddetli kabir azabı gördüğünü söylüyor. Böyle bir toplumda mesele kadına şiddete kadar uzanamıyor.


“İslam medeniyetinin insanı insan yapma ve problemlere çözüm sunma bakımından çok ciddi projeleri var.”

Başka bir rivayette bir kadının cennetlik olmasından bahsediliyor. Sebebi sorulduğunda “Çölde dolaşırken susuzluktan dili dışarı sarkmış bir köpek gördü. Etrafına baktı. Su verecek bir kap bulamadı.. Ayakkabısını bir iple bağlayıp oradaki kuyudan ayakkabısı ile su çıkardı ve suyu köpeğe verdi. Allah da bundan dolayı ona merhamet etti ve günahlarını affetti.” deniyor. Şimdi bu hadiste vermiş olduğu mesaja lütfen bakalım. Din insanlara bunu veriyor. Bir köpeğe, bir kediye karşı böyle bir merhamet. Sadece merhamet duygusu vermede değil. Arkasından gelen bir azap korkutması ve kurtuluş müjdesi. Dolayısıyla bu şekilde baktığımızda islam medeniyetinin insanı insan yapma ve problemlere çözüm sunma bakımından çok ciddi projeleri var. Üstelik bu anlattıklarımız tarihimizde yaşanmış olaylar. Bu meselelerin tekrar konuşulması gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak şiddet olaylarının artık kınanmakla ve ağır cezalar vadetmekle kalmaması gerektiğini vurgulamak istiyorum.

Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım’ın cevabından öne çıkan kısımlar:

“Katil kim? Asıl suçluyu göstermemek için hedef saptırıyorlar”

Özellikle kadın, doğa gibi hassas konular gündeme geldiğinde hemen İslami kesim suçlu gösteriliyor. Ben bunun asıl suçluyu kamufle etmek için yapıldığını düşünüyorum. Hedef saptırılıyor. Asıl suçluyu göstermemek için başka bir suçlu icat etmeleri gerekiyor. Daha çok din noktasında problemli insanlar bu tür yaygaraları koparttıkları için din problemli olarak gösteriliyor. Ben bunları ortaokulda okuduğumuz “Katil Kim?” gibi ucuz romanlara benzetiyorum. Orda romanı yazan kişi asıl katili kamufle etmek için bir başkasını öne çıkarır. Burada da bir cinayet işleniyor ve herkesin temel olarak sorduğu soru bu “katil kim?”. Herkes bu soruyu soruyor ancak gerçek katili kamufle etmek için bir başka katil gösteriliyor. O da İslam ve İslami kesim. Ben böyle bir saptırma ve kötü niyet görüyorum. Oysa “katil kim?”, “azmettiren kim?”, “şahitler kim?” Gibi temel soruları sorduğumuz zaman gerçekçi cevaplar verilmeli. Gerçekten canları kurtarmak istiyorsak gerçek katili ortaya çıkarmak zorundayız.

“Ülkemizde en az 100 yıldır İslam hâkim değildir. O halde bu öldürülmelerden de İslam sorumlu değildir”

Eğri oturalım, doğru konuşalım. Herkes şunu bilsin. Ülkemizde en az 100 yıldır İslam hâkim değildir. O halde bu öldürülmelerden de İslam sorumlu değildir. Bunu açıkça söyleyelim. Biz burada bir savunma programı yapmıyoruz. Biz burada toplumun bir yarasına merhem bulmak için ve dediğim o temel sorunun cevabının açık ve net bir şekilde haykırmak için bulunuyoruz. Gerçek katil kim? Gerçekten bu kadın cinayetlerini işleyen kim? Bu soruyu açıkça sormaya ve cevabını da kendimizce, ilmimizce bulmaya geldik.

“Allah’ın hesaba katılmadığı seküler eğitim başlı başına suçludur”

Bu tür vakaların hat safhada yaşandığı ülkelere baktığımızda eğitim bu işin başlangıcını temsil ediyor. Bizim ülkemizde de 100 yıldır Allah’ın, dinin, ahiretin hesaba katılmadığı seküler bir eğitim vardır. Dolayısıyla bu eğitimi suçlamayacağız da kimi suçlayacağız? Bu insanlar bu okullardan çıkmışlardır. Dolayısıyla dinin, ahiretin, Allah’ın hesaba katılmadığı bu sıkıntılı okullardaki eğitim başlı başına suçludur. Bu durum kendini çok açık göstermektedir. Hocamızın meşhur cümlesi vardır. “Okullar, mektepler artıyor ama hapishaneler, tımarhaneler de artıyor. Bu mektepleri bir fabrika gibi düşünecek olursak bu fabrika hep problemli ürünler çıkartıyor. Hepsi mi problemli olur? Hemen her çıkanda sorunlar var. Erkeğin de kadının da.” Burada kadın cinayetleri başlı başına içimizi yakan bir durumdur. Çünkü kadın bedensel olarak daha zayıf bir varlıktır. Erkekler bunu bir avantaj gibi görüp kadın üzerinde kullanmaktadır. Yine hocamızın cümlesi aklıma geliyor. “Sen bedensel olarak güçlüsün diye bu kadına zulmetmek zorunda mısın?” Allah erkeğe bu gücü kadının hamisi olsun, ona emanet nazarıyla baksın diye vermiştir. Ancak bugünlerde bu emanet konusu da tartışılıyor. Sanki kadının emanet olarak verilmesi sıkıntılı bir şeymiş gibi algılanıyor. Halbuki kadının emanet olması güzel bir şey. Kadını birey olmaktan çıkaran bir şey değil aksine kadına değer katan bir şeydir. Allah değer vermiştir. Kıymetli olduğun için ona da emanet etmiştir. Bir de erkekler korumalı seni. Elbette sen bir bireysin. Kendini koruyacak aklı, fikri, zihni, bedeni sana Allah vermiştir ama başka bir koruyucu olarak da erkeği vermiştir. Eşin, abin, baban da senin koruyucundur. Dolayısıyla burada kadının emanet gibi görülmesi kadını zayıf gösterme değildir. Aksine kadına ihtimamdır, şereftir, kıymet vermedir.

“Yeterli bir eğitim olmazsa siz seküler hukuku İslam hukukuna da çevirseniz hiçbir şey değişmeyecektir”

Dediğim gibi burada eğitimi sorgulamak zorundayız. Yani eğitimi suçlamayacağız da neyi suçlayacağız? Bu adamlar bu eğitimden geçmiş. Seküler eğitim, seküler hukuk suçludur. Herkes ne ceza verileceğini konuşuyor. Böyle olaylardan sonra sürekli idam gelsin, bu ceza gelsin vb konuşmalar oluyor. Bu tür caydırıcı cezalar hemen hemen hiçbir konuda olmadığı için insanlar rahatça suç işleyebiliyor.

Ancak burada ilk öncelik eğitimindir. Çünkü yeterli bir eğitim olmazsa siz seküler hukuku hakkaniyetli bir hukuka çevirseniz hatta İslam hukukuna da çevirseniz hiçbir şey değişmeyecektir. Yine suçlar, problemler aynı şekilde devam edecektir. Yani sadece bir sürü insan idam edilecektir. Olacak olan budur. Bizim gayemiz insanların idam edilmesi değildir. Önemli olan insanları yaşatmaktır. İnsanları eğitim yaşatacaktır. İnsanlara Allah korkusunun, iman şuurunun ve ahiret bilincinin verildiği eğitimler insanları bilinçlendirecektir ve insanları suç işlemez hale getirecektir. Bizim kastettiğimiz eğitimde asıl maksat budur.

“Seküler medya da bu işten sorumludur”

Ben seküler medyayı da bu olaylarda sorumlu tutuyorum. Medya almış başını gidiyor. Önemli bir güç. Halkın çoğunluğu televizyonu, dizileri izlemektedir. Bunlarda da Allah korkusu anlatılmamaktadır. Tamamen şiddet ağırlıklı diziler verilmektedir. Bu da bence bu tür yönelimleri artırmaktadır.

“Bir başka sebep de dinin hesaba katılmadığı birtakım geleneklerdir”

Burada da geleneği dinden kaynaklı olarak tanımlayıp yine din suçludur noktasına getiriyorlar. Halbuki gelenekler dinin bozulmuş halidir . Din neden suçludur? İslam dine uymayan gelenekleri reddeder. Dolayısıyla bu gelenekler gayri İslamidir. Ailenin erkek çocuğuna verdiği birtakım öğütlerin çocuğu şiddete meyilli yetiştirdiğinden bahsediyorlar. Bunların dinle, imanla alakası yoktur. Bunlar bozulmuş birtakım anlayışların geleneğidir. Dini sorumlu tutmasınlar.

Gelenekler önemlidir. Yazılı olmayan yasalar gibi eğitim görülmeden edinilen gelenekler vardır. Bizim ülkemizde de bu tür gelenekler yaygındır. Bizim ülkemizin medeniyeti erkek ağırlıklı bir medeniyettir. Türklükte biraz bu vardır. Dinde yoktur. Dolayısıyla bu bozulmuş gelenekler yerleşmiştir. Erkekleri olumsuz olarak etkilemektedir.

İslam medeniyeti olsa bütün bu geleneklerin hepsini siler süpürür. Reddeder. Bunların hiçbirini kabul etmez. Çocuğun eğitiminin gayri İslami geleneklerden arınmış, din merkezli, fıtrata uygun bir şekilde olmasını sağlar. Bunun sonucunda da bebeklikten itibaren iyi yetişmiş bireyler ortaya çıkar.

“Din suçludur demek asıl suçlunun hemen ortaya çıkmasını engellemedir”

Tüm bunlardan dolayı ben bunu asıl suçluyu kamufle olarak görüyorum. Din suçludur demek asıl suçlunun hemen ortaya çıkmasını engellemedir. Özellikle bizim gibi geri kalmış ülkelerde gerçekler konuşulmuyor. 


Kadın cinayetleri artıyor. Bu nereye gidecek? Kafa yoralım. Gerçekten suçlu kim? Buna bir çözüm bulalım. Gerçek suçluyu oraya çıkaralım. Böyle bir anlayış yok. Din düşmanı zihniyet hemen fırsatını buldum. Dine yükleneyim diyor. Olan budur yani.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here