Hamd; âlemlerin Rabbi, kullarına karşı sonsuz merhamet sahibi olan Allah’a; salât ve selam da O’nun kutlu Rasulü Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in üzerine olsun. Allah’ın selamı-selameti, rahmeti-merhameti tüm Müslümanların üzerine olsun.

Dünya ve Türkiye Müslümanları olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde bir Kurban Bayramı’nı daha idrak etmek üzereyiz. Her yıl bayramlarımızda bir yanımız kan ağlıyor. Uzun yıllardır bırakın bayramları, İslam âlemi olarak; kansız, şehitsiz bir gecemiz bir gündüzümüz geçmez oldu. Zayıflığımızdan istifade eden İslam düşmanları akbabalar gibi üstümüze üşüşmüş, bin bir türlü plânla kirli emellerini gerçekleştirmeye çalışıyorlar.
Yaşanan bütün bu problemlere rağmen; tarih boyunca Kur’an’la dirilen, düşmanlarını Kur’an’la mağlup eden ve sırtını Allah’a dayayarak güçlenen Müslümanların aklına nedense (!) yine Kur’an’a dönmek gelmiyor. Her geçen gün artan terör hadiselerine çözüm olarak Muhterem Hocamızın, “İslam âlimlerinden oluşan bir heyet ile çareyi Kur’an’da aramaya” daveti, Hz. İbrahim’i andığımız şu mübarek günlerde aklımıza O’nun teslimiyetini getirdi.
Kur’an-ı Kerim Bakara suresinde Hz. İbrahim’in bu güzel halini çok güzel tasvir ediyor; “Rabbi ona: ‘Teslim ol’ dediğinde O: ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti.”1
Rabbi O’na bir davette bulundu: “TESLİM OL!”
O da bu kutsal davetin kimden geldiğinin sonuna kadar farkında olarak “Âlemlerin Rabbine teslim oldum” cevabını verdi. Âlemlerin Rabbi, âlemlerin sahibi, kâinatın tek hâkimi, ilmi ve kudreti tüm cihanı kuşatmış olan. O’na teslim olunmaz mı? O’nun hükmünden razı olunmaz mı? Hz. İbrahim’in bu tereddütsüz cevabı, bu büyük hakikati ortaya çıkarıyor. Tabi ki sana teslim olurum Ya Rabbi! SANA DA SENİN HÜKMÜNE DE TESLİM OLDUM.
Bu ayetin metninde kullanılan Arapça kelime, “Müslüman ol” veya “İslâm’ı kabul et” (Allah’ın isteğine boyun eğ) anlamlarına gelen “selîm”dir. O halde Müslüman, kendisini tamamen Allah’a teslim eden ve O’na itaat eden, Rab, Mâlik, Hâkim, Yönetici, Kanun koyucu ve Mâbud olarak yalnız Allah’ı kabul eden, O’nun koyduğu hayat düzenini yaşayan kimsedir. İslam, bu inanç ve tutum üzerine kurulan bir dinî sistemdir.2 Yüce Allah işte böyle bir dine teslimiyet istedi.

Teslimiyet diğer taraftan direnci gerekli kılmaktadır. Hakka teslim olabilmenin şartı batıla ve nefsin arzularına direnmektir. Hakka teslim olmayıp direnen, batıla ve nefsinin arzularına teslim olmuştur. İnsan, şeytanın ve nefsin etkisiyle genelde nefsine değil Allah’a karşı direnci tercih etmektedir. Dolayısıyla “Allah’a teslim oldum” demek hakka karşı dimdik bir duruşu gerekli kılar.

Hz. İbrahim, insanlık tarihinde teslimiyetin olduğu gibi direncin de simgesi oldu. Daveti kabul etmeyen milletine karşı direndi. Rabbi’nin davası uğrunda tek başına Nemrud’la mücadele etmesi gerekti; Nemrud’a karşı direndi, Rabbine teslim oldu. Eşini ıssız çölde bırakmak zorunda kaldı nefsine direndi, Rabbine teslim oldu. Oğlunu kesmesi emredildi, yıllar sonra elde ettiği babalığına, merhametine, sevgisine teslim olmadı direndi, Rabbine teslim oldu. Her defasında bir başka türlü kazandı ve doğru bildiğine her şeye rağmen bağlı kalmanın tarihe kazınan dik duruşunu ve zaferini miras bıraktı tüm nesillere!

Buna göre her insan bir taraftan teslim olurken diğer taraftan direnç göstermek durumunda kalmaktadır. Ya nefsine ve arzularına teslim olacak ve buna mukabil Rabbinin emirlerine direneceksin. Ya da; Rabbine teslim olup nefsine, tüm arzularına ve kendini aşağılara doğru çekmeye çalışan her şeye karşı direneceksin.
Surede bu ayetten hemen önceki ayette; “Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim’in dininden kim yüz çevirir?”3 buyrularak bu noktaya dikkat çekiliyor. Yani bu âlemlerin Rabbinden gelen öyle bir davet ki; kendine zulmedenler, benliğini aşağılığa mahkûm edenler ve ona kıyanlar dışında ondan hiç kimse yüz çevirmez. Bu yüce davetin mahiyetini kavrayanlar onunla şeref bulurlar. Şu karanlık dünya çukurunda onunla yollarını bulur, en doğruya ve en büyük kazanca yine onunla nail olurlar. Çünkü yolu gösteren, hükmü indiren Âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. İşte bu sebeple Hz. İbrahim’e Rabbi, “Teslim ol” deyince tereddüt etmeksizin, duraksamaksızın, bocalamaksızın derhal bu emri kabul etti ve “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum” dedi.

Hz. İbrahim’in bu çağrıya hemen icabet etmesi, Rabbini tanımasından ve hayatına hükmetme hakkını ona vermeyi kabul etmiş olmasından kaynaklanıyordu. Müslüman olmak demek de tam olarak bu demek. Hayatına hükmetme, karışma yetkisini Rabbine veren, O’nun hükmüne rıza gösteren, kendisini yaratan o yüce yaratıcıya kayıtsız-şartsız teslim olandır MÜSLÜMAN! O halde; “ben Müslümanım” diyenin bu yetkiyi Rabbine vermemiş olması düşünülebilir mi? Bir Müslüman, Allah’ın hükmüne davet edildiğinde “Lebbeyk Ya Rabbi,” “Buyur Allah’ım” diyemiyorsa bu nasıl bir imandır, nasıl bir İslam’dır!

İşte bugün dertlerimizin dermanı olan Kur’an yine elimizde. Ve yine Rabbimiz, kurtuluşumuz için bizi onun hükmüne davet ediyor. Muhterem Hocamızın da hatırlatmaya çalıştığı gerçek bu. Gelin aramızda Kur’an’ı hakem yapalım! Adil olan Allah’ın hükmüne teslim olalım ve razı olalım. Buna ne kadar da çok ihtiyacımız var.
Öyle günler yaşıyoruz ki; her an kötü bir haber daha gelecek endişesiyle sabahlıyoruz ve akşamlıyoruz. Başımızda İslamsızlıktan kaynaklanan binbir dert olduğu halde bir de terör hadiseleri yeniden hortlatıldı. Toplumsal problemler için her yolu deneyenler, bir tek “Âlemlerin Rabbi ne diyor” diye bakmadılar. DERDİMİZİN ÇARESİNİ

BİR KERE DE İSLAM’DA ARAYALIM. GELİN; ‘HÜKMÜNE RAZIYIZ EY MERHAMETLİLERİN EN MERHAMETLİSİ’ DİYELİM.
İslam; şu anda elimizde olan bu Kitap’la tarihte defalarca zulmü kaldırıp adaleti getirdi. Zalimlere aman vermedi, hatta zalimi adile çevirdi. Düşmanları kardeş yaptı. Yüz yıllık kavgaları bitirdi. Çocuklar, kadınlar, zayıflar, haksızlığa uğrayanlar onunla yeniden hayat buldu. Bunlar farazi iddialar değil! Buna şahit anlı-şanlı bir tarihimiz var. Yaşanmış bir değil binlerce tecrübe var ortada. İslam selamet dini oldu yüzyıllarca!
Diyoruz ki: “Bu kitabın sahibi Allah’tır. O ki; kâinatın sahibi, merhametlilerin en merhametlisi ve kullarının hakkını en iyi bilendir. Gelin çareyi O’nda arayalım. Kur’an’a başvuralım.”
Bu çağrıyı duyduğunda; akan kanı, yanan yürekleri, evlatsız kalan anaları-babaları, babasına doyamadan onu kaybeden bebeleri-yetimleri düşünmeden; “Tamam, İslam’a dönelim dersem, nefsî arzularımdan ve şu üç günlük dünyanın aşağılık menfaatlerinden mahrum mu kalacağım” diye basit hesaplar yapıp, BU GERÇEK ÇAREYE

SIRTINI DÖNENLERE YAZIKLAR OLSUN!
Demek ki gerçekten ciğerleri yanmıyor. Arzularının, mallarının, makamlarının derdine düştükleri kadar şu milletin derdine düşmüyorlar. Sadece rol yapıyorlar.

Allah Azze ve Celle kullarından istediği teslimiyet modelini bize Hz. İbrahim’in hayatında gösterdi. Rabbi O’nun canından can olan biricik evladını istedi: ‘Sana kurban olsun ey bana her şeyimi bahşeden’ dercesine ‘Lebbeyk’ (buyur) dedi. Sonsuz merhamet sahibi olan Allah Azze ve Celle bu sınamayı tereddütsüz geçen bu güzel kuluna hem sevgili oğlunu hem de ‘Halilullah’ (Allah’ın sevdiği) olma nasibini bir kez daha bahşetti.

Allah’a teslim olan sağlam bir kulpa yapışmıştır. Kendini O’na teslim eden kurtulmuştur. Dünya ve ahirette, kurtuluşu garantili bir hayat yaşamanın anahtarıdır TESLİMİYET!

Bu Kurban Bayramı’nda Allah Azze ve Celle’nin hükmüne boyun eğmeyi yeniden idrak edelim. Müslüman olduğumuzu hatırlayalım ve ‘ÂLEMLERİN RABBINA TESLİM OLDUK’, ‘ALLAH’IN HÜKMÜNE RAZIYIZ’ diyerek imanımızı yenileyelim. Allah kullarını selamet yurduna davet ediyor. Buna çok ihtiyacımız olan şu günlerde İbrahim Aleyhi-s Selam misali bu davete gönülden icabet edelim. Allah’a emanet olun.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here