• Neden Hükümet Furkan Vakfını hedef aldı?

Es-Selamu aleykum ve rahmetullahi ve beraketuhu

Alparslan Kuytul Hocaefendi, gençliğinden itibaren Ehli Sünnet düşüncesine sahip,  Emr-i bil’maruf nehy-i anil münker görevini yerine getirmeye çalışan ve Kur’an ve Sünnet istikametinde bildiği doğruları anlatmaktan çekinmeyen bir yapıya sahip. O Gerek Türkiye’deki Müslümanları gerekse tüm dünya Müslümanlarını ilgilendirecek konularda gördüğü hataları söylemekten çekinmez. Özellikle Müslümanların aleyhine olacağını düşündüğü bir konu söz konusu olacaksa o konuda gerekli uyarıyı yapmayı kendisine vazife bilir. Bu manada toplumuna karşı oldukça duyarlı bir yapıya sahiptir. Mesela 15 sene önce Amerika Irak’a karşı Türkiye’den destek istediğinde bu konuda tepkisini sert bir şekilde dile getirmiş ve Amerika’nın Irak’a girişinin Müslümanlara bir hayır getirmeyeceğini çok büyük kayıplara sebebiyet vereceğini daha en başta ifade ederek Türkiye’nin bu desteğine karşı çıkmıştı. Onun bu çıkışı o zaman da bir takım yetkililerin tepkisine sebep olmuştu. Hatta AK Parti Hükümetini, “elinize Irak’ta akan Müslümanların kanı bulaştı” diyerek sert bir tepki ile uyarmıştı. Yine Suriye konusunda en baştan itibaren bu gidişatın Müslümanların aleyhine olacağını, yüzbinlerin ölmesine sebep olabilecek bir yola girildiğini öngörerek tepkisini dile getirmiş ve Türkiye’nin bu yanlış dış politikalarından dolayı Müslümanların zarar göreceğini defalarca ifade etmişti. Onun Müslümanları ilgilendiren konulardaki bu hassasiyeti maalesef Hükümet çevreleri tarafından kuru bir muhalefet gibi algılandı ve aleyhlerinde yapılan konuşmalar olarak değerlendirildi. Hâlbuki Hocaefendi kastının Hükümete düşmanlık olmadığını ama yapılan yanlışlar konusunda uyarıda bulunmasının her Müslümanın ve özellikle âlimlerin görevi olduğunu ifade etmeye çalışmıştı. Bu iki misalde olduğu gibi gerek Türkiye gerek dünya Müslümanlarını ilgilendiren konularda yapılan ciddi hataları dile getirmesi, bu konularda gerektiğinde sert tepkiler vermesi, karşısındaki kim olursa olsun zulme zulüm diyecek cesarette olması, taraf tutmadan Kur’an ve Sünnetin görüşüne göre doğruya doğru yanlışa yanlış demesi ciddi tepkiler almaya başladı. Ayrıca en çok söylediği Kelime-i Tevhid yani “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı” söylemi de (çok dile getirilmemekle beraber) Türkiye’deki bazı güçler tarafından rahatsız edici bulunuyordu. Ön planda Hükümete karşı yapmış olduğu tenkidler olsa da belki de rahatsızlığın asıl sebebi Kelime-i Tevhidi gerçek manasıyla anlatmasıydı.

Yaşadığımız baskın ve gözaltından bir iki hafta önce Türkiye’de çeşitli kesimlere yapılan zulümlere temas eden etkili bir konuşması olmuş ve geniş kitleler tarafından ilgi görmüştü. Yine Türkiye’nin Afrin’e gerçekleştirdiği operasyon öncesi, bunun bir tuzak olabileceğine dikkat çekerek yetkililerin dikkatli davranması gerektiğini ifade etmişti. Hatta söz konusu konuşmasında Amerika’nın 4900 tır, 2000 uçakla destek göndermesine dikkat çekmiş ve “bu Türkiye’yi bataklığa çekmek isteyenler tarafından bir tuzak olabilir” dedikten sonra “aslında Suriye’nin bu hale gelmesinde Türkiye’nin Suriye politikasındaki hatalarının etkili rol oynadığına” etraflıca değinmişti. Konuşmasında eleştirdiği asıl konu, Afrin operasyonundan ziyade Türkiye’nin en baştan beri Suriye konusundaki hatalı adımlarıydı. Fakat bu gayet insani ve iyi niyetli açıklama sebep (bahane) gösterilmek suretiyle ve ‘Teröre destek oluyor’ suçlaması ile özel harekâtçılar eşliğinde terörle mücadele ekipleri tarafından bir şafak operasyonu ile gözaltına alındı.

 

  • Hükümet Furkan Vakfını nasıl hedef almaya başladı?

Önce konferanslar için tutulan devlete ait kapalı spor salonlarında son dakika iptalleri ve izin vermemeler başladı. Sonra yine konferanslar için kullanılmak istenen düğün salonlarına müdahaleler, iptaller geldi. Düğün salonu sahiplerine salonlarını vermemeleri için tehditler yapıldı. Ardından bayan konferansları da dâhil Türkiye’nin tüm il ve ilçelerinde düğün solanlarında bile konferans yapılmasına valilikler tarafından izin verilmemesi geldi ki konferans konuları siyasi değil dini içerikliydi.  Ardından kermes, basın açıklaması gibi tüm faaliyetlere kısıtlama getirilmesiyle devam eden süreç en sonunda gelip, evlere baskın ve vakıf ve derneklerin kapatılmasına kadar dayandı. Bizim evimiz başta olmak üzere birçok arkadaşımızın evine ve Vakıf binasına 30 Ocak sabahı şafak operasyonu yapıldı. Alparslan Kuytul Hocaefendi ve yaklaşık 24 kişi gözaltına alındı. 10 gün ifade vermeden bekletildikten sonra ifadeleri alındı ve nöbetçi mahkemeye sevkedildiler. Avukatlarımızın söylediğine göre iddianame dosyasında ispat yok sadece iddia vardı ve kesin tahliye gerektiren en azından tutuksuz yargılanma gerektiren bir durum olmasına rağmen gözaltına alınanlardan 5 kişiye tutuklu yargılanma kararı çıktı. Şu anda Alparslan Kuytul Hocaefendi ayrı bir ilde dört kardeşimiz de başka bir ilde olmak üzere beş kişi cezaevinde tutuklu yargılanıyor.

 

  • Son yıllarda İslami cemaatler için Türkiye durum daha mı zor yoksa daha mı iyi?

Son yıllarda Türkiye’de sadece İslami cemaatler değil tüm Müslümanlar açısından korku salan bir atmosfer hâkim. Bize yapılan engellemeler yaklaşık dört sene önce başlamıştı ama özellikle 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişimi sonrası olayla alakası olan olmayan binlerce kişi ya gözaltına alındı, ya tutuklandı ya görevinden ihraç edildi.. Bu şekilde en küçük bir şüpheyle bile gerçekleştirilen bu operasyonlar halkta Müslümanlara ya da İslami çalışmalara karşı bir korku oluşturdu. Sanki gözaltılar, ihraçlar özellikle geniş bir kitleye gerçekleştirilerek kasıtlı olarak yaygın bir korku havası yaratıldı. Kimse haklıya haklı diyemez hale geldi. Şu anda insanlar bu durumdan mağdur olanlara geçmiş olsun demeye bile korkar haldeler. Mağduriyet yaşamış olanlara geçmiş olsun bile dediklerinde bir yafta ile yaftalanmaktan bu sebeple gözaltına alınmaktan ya da işlerinden atılmaktan korkar duruma geldiler.  Öncesinde kendi çapında İslami çalışma yapan birçok hoca çalışmalarını durdurduğunu ilan etti. Hükümete muhalif olsun olmasın genel olarak tüm Müslümanlar sessizleşmeyi tercih etti. Hatta birçok Müslüman ve cemaat Hükümet tarafında olmayı hayatı açısından garanti gibi görüp gerekirse demokrat ve laik görünmeye dahi razı oldu. Yani AKP iktidarı döneminde Müslümanlara verilen en büyük zarar belki de onları laik, demokrat ve menfaatperest yapması oldu.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin bu konudaki farkı başına gelecekleri tahmin etmesine rağmen hakikatleri söylemekten ve Kur’an ve Sünnet çizgisinden vazgeçmemesi oldu. Hatta yaptığı açıklamalara karşı gelen tepkilere “beni ancak iki şekilde susturabilirsiniz. Ya beni öldüreceksiniz ya da zulüm yapmayı bırakacaksınız!” cevabını vermişti. Yine tutuklama süreci öncesindeki son konuşmalarında “Müslümanların, kaybettiği cesareti yeniden kazanması için birilerinin hakikatleri söyleyerek kendini feda etmesi gerekir” demişti. Gözaltı sürecinde bize Avukatımız: “Biz hakikatleri konuşmanın bedelini ödüyoruz, hakikati konuşmayanlar ise bu bedeli ahirette ödeyecekler!” dediğini iletti. O başına geleceklere aldırmadan haklının, mazlumun yanında durmayı şiar edinmişti. Daha öncesinde bu manada çok tehditler de almıştı.

  • Furkan Vakfının Temel İslami Ve Siyasi Görüşleri Nelerdir?

Temel İslami görüşümüz; hangi zamanda olursa olsun Kuran’a ve Nebevi sünnete uymak gerekliliği üzerinedir. Allah Azze ve Celle, Rasulünü kıyamete kadar gelecek tüm Müslümanlara örnek olarak göndermiş ve O’na dinini hâkim kılmanın yollarını göstermiştir. Dolayısıyla İslami bir çaba içinde olup da Allah’ın emirlerini yaşama ve hâkim kılma gayretinde olan her Müslümanın Kur’an-ı Kerim’den ve Sahih Sünnetten istifade etmek şartıyla Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in adımlarını takip etmesi şarttır.

Siyasi görüş derken Partiyi kastediyorsanız bizim partimiz yok. Siyaset aslında insanları idare etme sanatıdır. İslam da insanları idare etmek için gelmiştir. Bu açıdan İslam’ın her tarafı siyasettir. Eğer siyasi derken bunu kast ediyorsanız bizim siyasi görüşümüz Allah’ın hükümleri ile hükmedilmesidir. Allah El Hakim’dir, hâkimdir hükmeder, hükmedilmeye razı olmaz. El Melik’tir; hükümdardır, hükmedilmeye razı olmaz. Bizim siyasi görüşümüz budur.

Biz yıllardan beri Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olmalı diyoruz.

Çünkü hak Allah’ındır,

Çünkü her şeyin sahibi ve yaratıcısı O’dur.

Çünkü en iyi bilen O’dur, o halde O’nun dediği olmalıdır.

Çünkü tüm insanlar eşittir; tüm insanlar eşitse bizimle eşit olmayan birinin dediği olmalıdır. O da Allah’tır.

Çünkü herkesin bir menfaati vardır, menfaatine göre hükmeder. Öyle birisi hükmetmeli ki onun menfaati olmamalıdır. O ancak Allah’tır.

Çünkü hiç kimse koyduğu kanunların, değerlerin, ideolojilerin ne getireceğini bilemez. İnsanın geleceği bilmesi mümkün değildir. Geleceği bilen birinin dediği olmalıdır.

Bu bakış aynı zamanda peygamberi metottur. Allah Rasulü de Mekke’de “Allah’tan başka ilah, (kanun koyucu, otorite) yok derim başka da bir şey demem” buyurmuştu. Peygamber Efendimiz Mekke döneminde sadece Kelime-i Tevhid (inanç esasları) üzerinde durmuş, bu süre zarfında eline kılıç almamış, zulme uğramış ama karşılık vermemiş, samimi davetini gölgeleyecek her türlü davranıştan kaçınmak sureti ile davasını katıksız olarak ortaya koymuştu.

 

Bu yazdıklarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin sürekli anlattığı, üzerinde ısrarla durmaktan çekinmediği bir konudur ve yukarda da belirttiğim gibi belki de Türkiye’deki bazı derin güçlerin en çok rahatsız olduğu nokta budur.

Takdir edersiniz ki bu konular geniş olması hasebiyle belki de etraflıca konuşulması gereken konulardır ve özet geçmek oldukça zordur. Kısaca izah etmeye çalışırken bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemiş olmayı ümid ediyorum. İlginizden dolayı teşekkür ederim Allah’a emanet olunuz.

18-02-2018

Semra Kuytul

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here