SORU: 9.11.2018 günü saat 11.30 sıralarında, Turgut Özal Bulvarı üzerinde “ALPARSLAN KUYTUL’A ÖZGÜRLÜK- ÖNCÜ NESİL HOCASININ YANINDA” yazılı atkıyla yürüyüş yaptığınız tespit edilmiş,

-Bahse konu yürüyüş için bildirimde bulundunuz mu? Yetkili makamlardan izin aldınız mı? Bahse konu yürüyüşü kim organize etmiştir?

-Üzerinde “Alparslan Kuytul’a Özgürlük- Öncü Nesil Hocasının Yanında” yazılı atkılarla niçin yürüyorsunuz?

-Polis tarafından yürüyüşün suç olduğu bildirilmesine rağmen atkınızı çıkartarak neden dağılmadınız?

-Yapmış olduğunuz yürüyüş ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet ettiğiniz iddiası ile ifadenizi veriniz.

CEVAP: İfade vermek için davet edilmem üzerine Emniyet Müdürlüğüne geldim. Avukat talep etmiyorum. İzin alınması gerekli bir yürüyüş olduğunu düşünmediğim için hiçbir kuruma müracaat etmedim. Yürüyüşü ben organize ettim. Biz bu şekilde 2911 kapsamında bir yürüyüş yapmıyorduk arkadaşlarımızla önceden haberleşerek fakat slogansız bir şekilde normal olarak geziyorduk. Ayrıca yürüyüş bile yapsak anayasa ve ilgili kanunlara göre bunun için izin almamız gerekmiyor.

Eşim Alparslan Kuytul’un tutukluluğunun bir hukuksuzluk olduğunu düşündüğüm için bu hukuksuzluğa farkındalık oluşturmak için atkımı taktım. Atkımın suç olduğunu hiçbir polis memuru hiçbir zaman bize söylemedi hatta suç olmadığını söyleyen oldu. Atkı ile yürüyüş yapmanın suç olduğunu düşünmediğim için atkımı çıkarmadım.

Olayı anlatmadan önce şu noktaları açıklamak istiyorum ki;

Eşim Alparslan Kuytul, 30 Ocak’ta sanki bir terör suçlusuymuş gibi bir şafak operasyonuyla gözaltına alınıp, 10 gün bir tahtanın üzerinde yatırılıp, 10 günün sonunda gece 24.00’de ifadesi alınıp, ertesi gün apar topar mahkeme edilip yine hâkimin ne ile suçladığını bile bilmediği haksız bir karar ile tutuklandı. Bu zorlu günlerin ardından ben eşi olarak bu hukuksuzluğu telafi etmek, ortadaki büyük yanlışlığı düzelttirmek ve adaletin daha fazla yara almaması için bu tutuklu yargılanmanın bir an evvel son bulması adına çok yol aradım ve denedim. Akrabalarımızın ve arkadaşlarımızın desteği ile birçok yetkili ile görüşmeler yaparak olayın gerçek yüzünü, ortada bir yanlışlık olduğunu ve büyük bir zulümle karşı karşıya olduğumuzu izah etmeye çalıştık. Açıkçası bu olayımızla neredeyse hiçbir yetkili ilgilenmedi, ilgilenemedi. Kimsenin bu hukuksuzluğa müdahale etmeye, bize sahip çıkmaya cesareti olmadı. Bazıları yüzümüze, yapacağı bir şey olmadığını nezaketle söylerken bazıları kapılarını yüzümüze kapattı.

Ben bu vaziyette 7 ay gayret ettim ve sesimizi duyurmaya bu haksızlığa dikkat çekmeye çalıştık. Her yolu denememizin, birçok kapıyı çalmamızın ardından bu kez de Anayasal haklarımız çerçevesinde yapılan bu haksız muameleye dikkat çekmek ve toplumda farkındalık oluşturmak istedik ve ben bu hukuksuzluğun 7. ayında farkındalık oluşturma amaçlı bastırdığım atkılarla her gün yürümek istediğimi duyurdum. Arkadaşlarım da bana katılabileceklerini söylediler. Sayıyı çoğaltmamaya özen göstererek her gün 15-20 nadiren dışardan da bazı isteyenlerin katılımıyla 25-30 kişi olmak üzere her sabah; kaldırımda, çevreye ve trafiğe sıkıntı vermemeye özen göstererek, ses ve gürültü yapmadan gayet sakin bir şekilde farklı güzergâhlarda yürümeye ve dolaşmaya bir kafede oturup çay içmeye başladık. Ben yürümeye başladığım ilk günden itibaren bu zulüm bitene kadar böylesi bir farkındalık çabasına devam etme kararındaydım.

Bu süreçte Emniyet mensuplarıyla çok defa karşılaştık, yürüyüşümüzü sürekli takip ettiler, kameraya çektiler. Bu yürüyüşün ne kadar sakin ve zararsız olduğu kamera görüntüleri ile kayıtlıdır. Sonrasında ne olduysa tavır değişti ve artık yaptığımız bir suçmuş gibi davranmaya başladılar. Hatta başka illerde bu şekilde yürümek isteyen arkadaşlar sorgusuz sualsiz gözaltına alındı. Bir ara bir Emniyet mensubuna bu suç değil neden böyle yapıyorsunuz dediğimde talimat var yapmak zorundayız dedi. Hâlbuki anayasal bir hak talimatla değişemez ancak kanunla değişir. Biz de yapılanın hukuki olmadığını anladığımız için bu farkındalığı sürdürmek istedik ve bundan sonra Emniyet mensupları ne zaman durun dağılın dese bunun hukuksuzluğunu izah etmeye çalıştık ama bunu yaparken bile sorun çıkarmadık.

Şunu özellikle belirtmek istiyorum ki Emniyet mensupları dağılın dediğinde başta bunun bizim hakkımız olduğunu yaptığımızın suç olmadığını izah etmeye çalışsak da sonrasında onlara zorluk çıkarmadık ve dağılın dedikten sonra yürümedik. Hatta aramızda neredeyse hiç sıkıntı yaşanmadı.

09 Kasım 2018 tarihindeki olay ise şöyledir. Turgut Özal Bulvarında bir grup arkadaşımla birlikte üzerimizde Alparslan Kuytul’a Özgürlük yazılı atkılarla bir müddet yürüdükten sonra Emniyet mensuplarından bir grup tarafından durdurulduk ve ilgili memur biraz sert bir şekilde şu anda suç işliyorsunuz izniniz var mı gibi sözler söyledi. Bir gün önce Eşimin mahkemesi olmuş terör propagandası suçlamasından tahliye almış olmasına rağmen serbest bırakılmamış olması bizleri derinden üzdüğü için ertesi gün böylesi suçlayıcı ve sert bir ifade bizi oldukça yaraladı ve ben günlerdir yürüyoruz bir suç işlediğimiz yok formaliteleri bırakalım tutanak tutacaksanız tutun dedim. O zaman tutanak tutuyoruz dediler biz de ne yapalım tutun, biz bu konuda anlaşamıyoruz, biz suç değil diyoruz, avukatlarımız suç değil diyor, tarafsız savcı ve hâkimler yaptığınız suç değil diyor siz suç diyorsunuz manasında bir şeyler hep söylüyorduk zaten yine o minvalde konuştuk ve tutanak tutuldu.

Burada bir kez daha belirtmek istiyorum ki, biz kimseye zarar vermeksizin sadece bu hukuksuzluğa dikkat çekmek ve adaletin bir an evvel tecelli etmesi kaygısıyla Anayasa’nın bize vermiş olduğu hakkı kullanmak istedik. Eğer kullanamayacaksak bu haklar bize neden verildi? Verilen bu haklar ortada bir adaletsizlik ya da yanlışlık olduğunu düşünen insanlar için değilse o halde kimin içindir? Zaten haksızlık olduğunu düşünmeyen ya da bir derdi olmayan kişi ne için pasif bir eyleme kalkışır. Derdi olanın bu memlekette derdine derman arama hakkı yok mudur? Bu tarz barışçıl ve zararsız protestolar özgür toplumlarda en doğal haklardan biri olmalı değil midir? Bir vatandaş memleketinde hakkını arayamayacak hale getirilirse bunun adı diktatörlük olmaz mı? Bir çocuğun ailesi içinde fikrini ifade etmesi kişiliği açısından ne kadar önemliyse, bir vatandaşın da özgürce fikrini ve yaşadığı hukuksuzluğu dile getirebilmesi toplum sağlığı açısından hayati önem taşıyan bir unsur değil mi? Bu tür baskılar toplum sağlığını bozarak özgüvensiz ve ezik insanlar meydana getirmez mi?

Bütün bu sorulara mantıklı ve adaletli bir cevap almadıkça bu yürüyüşten vazgeçmek için bir sebep görmüyorum. Yaptığımızın bir suç olmadığını düşünüyorum ve suç olmadığı gibi dünya çapında kabul gören gayet insani bir hak ve ülkemizde de Anayasa ile kayıtlı bir hak olduğunu biliyorum. Atkımda da yazdığı üzere memleketimde diktatörlük değil özgürlük, baskı değil hoşgörü, zulüm değil adalet görmeyi istemek en doğal hakkımdır.

Yaptığımız yürüme 2911 de dâhil herhangi bir kanuna aykırı değildir. Ben bununla herhangi bir suç işlemedim. Bu suçlamayı kabul etmiyorum. Arkadaşlarımızla yaptığımız yürüme etkinliği 2911 sayılı kanun kapsamında olan yürüyüşler arasında değerlendirilemez. Vatandaşların kendi aralarında slogansız ve gürültüsüz bir şekilde yürümeleri bu kanun kapsamında düzenlenen yürüyüşler arasında değildir. Bizim yürüyüşlerimiz 2911 sayılı kanun kapsamında değerlendirilse bile şiddete bulaşmadığımız için ve hiç kimseye zarar vermediğimiz için barışçıl nitelikli yürüyüşler kapsamında değerlendirilmelidir. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında gerekse AİHM kararlarında barışçıl nitelikli pasif eylemlerin suç oluşturmayacağına dair birçok karar vardır. Bu sebeple hakkımdaki suçlamaları reddediyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir başka ekleyeceğim husus yoktur.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here