“Size Konferans Salonları Verilmiyor Diye Hükümetin Politikalarını Eleştiriyorsunuz” Diyenlere: 

Bu eleştiriyi sık sık alıyoruz ve kardeşlerimiz gerekli cevapları veriyorlar ama genel bir cevap verecek olursak öncelikle şunu belirtmek isterim ki; biz konferans salonlarından vazgeçeli çok oldu. Çok şükür Rabbimizin verdiği imkânlarla yolumuza devam ediyoruz. Böyle bir engelleme, çalışmalarımızda bir kesintiye sebep olmadı. Sadece Kapalı Spor Salonları gibi büyük alanlar bulamadığımız için daha küçük yerlerde ama daha çok sayıda konferanslar düzenlemeye başladık. Bu bizim için biraz daha fazla gayret etmek demek! Mesela Adana’da sadece bayanlara yönelik konferansımızda iki yıl üst üste Adnan Menderes Kapalı Spor Salonu tamamen dolmuştu. Geçtiğimiz sene ve bu sene böyle bir konferans yapamayınca biz de düğün salonlarında, yedi ayrı semtte, hizmeti ayağa götürerek yedi ayrı konferans tertipledik. Sevabımız artmış oldu.

Şimdi engelleyenler diyecekler; ‘bakın size sevap kazandırmışız’ Evet çok şükür bize bol sevap kazandırdınız. Yani biz dosdoğru bir duruşu muhafaza edebilirsek zaten kimsenin bize günah kazandırmaya gücü yetmez. Bu konuda çok haklısınız. Zaten bunu inkâr etmiyoruz. Hatta üstüne basa basa diyoruz ki: Bundan sonra Rabbimiz önümüzü açtığı müddetçe; kim, engellemek için ne yaparsa yapsın zarar veremez. Her yaptığı ancak hızımızı artırır, destekler!

Tamam, bize sevap kazandırdı, hızımıza hız kattı ama sorun zaten burada değil! Asıl sorun bunu yapanların ne kadar büyük günah kazandığı ve tarihin bunu nasıl yazacağı! Sonraki nesillere; İslami harekete vurulmak istenen bu darbeyi, Müslümanları desteklemek amaçlı yaptıklarını iddia edemezler herhalde! Onları Allah’a havale ediyoruz. Allah’ın izniyle yolumuza her şart ve ortamda devam etmeye kararlıyız.

Diğer bir açıdan; salonların verilmemesi sebebiyle Hükümetin politikalarını eleştirdiğimizi düşünenler, acaba salonların neden verilmediğini hiç sordular mı? Hadi şimdi salonlar verilmedi diye eleştiriyoruz. Peki, salonlar bize neden verilmiyor acaba?

Muhterem Hocamız (Allah Ondan razı Olsun) hak bildiği meseleyi konuşmak konusunda şahsi ya da hizmet açısından menfaat hesabı yapmayan birisidir. Çünkü Allah Azze ve Celle: “Emrolunduğun şeyi gürleyerek söyle, çekinme” buyurmaktadır. Emrolunduğumuz şey ise; Tevhid’i, Allah’ın dünyasında sadece O’nun hükümlerinin geçerli olması gerektiğini konuşmaktır. Hakkı hak sahibine vermektir. Taraf ayırmadan, kınanmaktan ya da yaftalanmaktan korkmadan adalet üzere durabilmektir. Ayrıca sadece Hükümeti eleştirmemektedir. Çok kısa bir zaman önce henüz Hükümet, Gülen cemaatiyle arayı açmadan önce (yani mahkemelerden emniyete birçok makamın o cemaatin elinde olduğu dönemde) yine korkmadan onların yanlışlarını da söyledi. Türkçe olimpiyatlarının dini kurallara aykırı olduğu, dinler arası diyalog meselesinin yanlış boyutları vb. birçok noktada ‘din nasihattir’ düsturuyla uyardı hatta o kesimden çok ciddi tepkiler aldı. Bir Müslümanın yüreği doğruya doğru, yanlışa da yanlış diyebilmeyi kaldırabilmelidir ki hak ve adalet gerçekleşsin.  Bu istikamette ‘böyle konuşursan sana salonlar verilmeyecek, bak şöyle ya da böyle olacak’ gibi ihtimaller ya da uygulamalar onu doğru bildiğinden alıkoymadı. Bu yüzden de artık çareyi salonları yasaklamakta buldular. “Konuşmaya konuşuyor madem o halde bari sayı kısıtlı olsun!” Hatta Kıymetli Okurlar, şu anda gerçekleştirilen konferansların bazısında, düğün salonu sahipleri konferansı son anda iptal etmeleri için baskı görüyorlar. Antep ve İstanbul-Ümraniye bunun en yakın misali; zabıta tarafından tüm afişler toplanıyor… Mümkün olduğunca az insan duysun! Mümkün olduğunca az insan gelsin! Vallahi biz şuna inanmışız; Allah bu sesi yükseltmek isterse kimse kısamaz! Niyazımız Allah’a: Ya Rabbi bizim sesimizi senin davanın gür sesi kıl! Bu çalışmalarımızı, kullarına duyurmak istediklerine vesile eyle! Eğer sen bizi bu şerefli davanın hizmetkârlarından sayarsan bu bize yeter! Bu şerefi Rabbimizden niyaz ediyoruz.

Son olarak şöyle bir nokta daha var ki; Konferans salonları verilmiyor diye Hükümeti eleştiriyorsunuz diyerek meseleyi basitleştirmeye-nefsanîleştirmeye çalışanlar, Salonları bize vermeyenin bu Hükümet olduğunu da tarihi kayıtlara geçirmektedirler. Sonra inkâr edemezler. Demek ki salonları vermeyenin Hükümet olduğunu herkes çok iyi biliyor ki ‘bu yüzden mi Hükümeti eleştiriyorsunuz’ diyorlar. Toplum karşısında yapılan konuşmalarda böyle bir engelleme yok deseler de afişleri kesen zabıta bile engelleyenin kim olduğunu ve engelleme sebebini biliyor. Siz “Hükümeti eleştiriyormuşsunuz” diyor.

Yani Demokrasi naralarının atıldığı şu ülkede Demokrasinin bir YALAN olduğunu bizzat kendileri ispatlamış oluyorlar. Hâlbuki haklı adam eleştiri almaktan korkmaz. Çünkü izahı vardır, delili vardır açıklar. Kabul eden ya da etmeyen herkes meseleyi anlar. Haksızlığını bilenler ise bunun seslendirilmesinden korkarlar. İşte burası Demokratik ülkelerde(!), idarecilerdeki Demokrasi maskesinin düştüğü noktadır.

Bir şey daha! Şimdi elini vicdanına koy ve gel de bu ‘israille dostluk politikasını’ eleştirme! Mümkün mü? Buna sessiz kalmak için ölmüş ve bizden ümit kesilmiş olmamız lazım! Allah’ta, o mazlum Müslümanlar da bunun hesabını sorarlar. Bu kadar açık yanlışlar yaparak bizi sesimizi çıkarmak zorunda bırakıyorlar. Çünkü sessiz kalmak insanın imanına, Müslümanlığına, kutsallarına dokunuyor…

Selametle…

Semra Kuytul

31-05-2016

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here