4 ay önce, 30 Ocak’ta Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfına ve 24 evimize gerçekleşen operasyonla Alparslan Kuytul Hocaefendi ve 4 arkadaşımız tutuklanması üzerine gerek sosyal medyada gerek ulusal medyada aleyhimizde karalama kampanya başlatıldığından bahsetmiştik.
Yaşadığımız ciddi hukuksuzlukların bulunması ve aleyhimizde yürütülen karalama kampanyasına karşılık bizler de hem bu hukuksuzluklara çözüm bulabilmek, tecrübeli kişilerden fikir alabilmek hem de bu algı operasyonlarının altında ezilmemek için son bir ay boyunca durmadan görüşmeler yaptık.
Bir önceki yazımda bu görüşmelerin içeriğini ve neticelerini sizlerle paylaşmaya başladım (Değerlendirmeler -1’e bakabilirsiniz) ve birçok kanaat önderi, hoca, yazar, gazeteci, siyasetçi, hukukçu, sivil toplum kuruluşları ve insan hakları derneklerigibi çeşitli çevrelerden kişi ve kurumlarla yaptığımız görüşmelerden elde edilen bazı önemli kanaatleri yazdım.
Önceki yazım da (Değerlendirmeler 1’de) ;
Yapılan Görüşmeler Esnasında Öne Çıkan Bazı Önemli Hususları,
Furkan Vakfı Ve Alparslan Kuytul Olayının Yankılarını,
Ve
İslami Camianın Furkan Vakfı Operasyonuna Ve Alparslan Kuytul Hocaefendinin Tutukluluğuna Bakışı yazmıştım.
İkinci bölümde kaldığım yerden devam ediyorum.


Şimdiye Kadar Maruz Kaldığımız ve Bazılarını Bizim Bile Fark Etmediğimiz Diğer Operasyonlar:
Görüştüğümüz kanaat önderleri, yazar ve hocalarla çok istifade edici ortamların oluştuğunu söyleyebilirim. Bu görüşmeler esnasında Üstadlarımızdan bazı dostane eleştiriler de aldık. Sağolsunlar arkamızdan konuşulan bazı konuları yüzümüze söyleyerek uyardılar.
Bunlardan ilki ve ne çok konuşulanı Furkan Vakfı olarak bizlerin İslami camia ile kopuk bir duruş sergiliyor olmamız! Bu haklı eleştiriye ister istemez katılmamak mümkün değil ancak bu vesile ile olayın, görünmeyen yönü ortaya çıkmış oldu.


Aslında Allah şahittir ki ne Alparslan Kuytul Hocaefendi ne de talebeleri, biz hiçbir zaman diğer grup ve cemaatlerle aramıza mesafe koymadık. Hatta böyle düşünenlere; Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Ankara ve İstanbul’a geldiği dönemlerde diğer hoca ve cemaatlere bizzat ziyaretler gerçekleştirmeye çalıştığı, Malatya vb şehirlerde her gittiğinde bizzat uğradığı kanaat önderleri olduğu anlatıldığında çok şaşırdılar. Birçok ilde gerçekleştirdiğimiz konferanslarda o ilde bulunan sivil toplum kuruluşlarına ve şahıslara bizzat davetiyeler bastırdığımızı kermes vb tüm faaliyetlerimize yıllarca davet ettiğimizi, davet edildiğimizde çiçeğimizi alıp gitmeye özen gösterdiğimizi yani olayın hiç de göründüğü gibi olmadığını duyduklarında ise inanamadılar.


Peki, bunlara rağmen oluşan bu fikrin kaynağı neydi?
Bunun biz de tam anlayamıyorduk. Bu görüşmeler esnasında olayın gerçek sebebi ortaya çıkmaya başladı. Görüştüğümüz kişilerden şunu öğrendik ki bazı Hocalar Adana’ya yolları düştüğünde Alparslan Kuytul Hocaefendi’yi ziyarete gelmek istemişler ve görüşme talep etmişler fakat şu anda gizli tanık olduğundan şüphelendiğimiz bazı şahıslar o günlerde bu talebi Hocaefendi’ye bildirmeden gayet nezaketsiz bir şekilde reddetmiş! Bunlardan birkaçını bu ziyaretler esnasında kendilerinden duyduk. Hatta durum Hocaefendi’ye iletildiğinde kendisinin haberi olmadığını bildirerek bu kimselerden helallik istedi.


Bu nahoş durum bizim bilgimiz dışında yayılmış ve bir soğukluğun oluşmasına sebep olmuş. (Ayrıca bu soğukluğun sadece bundan kaynaklanmadığı, Hocaefendi’nin bazı açık tenkitlerinin İslami kesimin bir kısmında bize karşı bir çekince oluşturduğu kanaatimiz de var.)
Şöyle bir bilgiye daha ulaştık ki; gazeteci ve yazar olan bir kardeşimize Furkan Nesli Dergisinden aradığını söyleyen bir telefon geliyor ve telefondaki kişi dergide yazarlık yapmasını teklif ediyor. İsmini vermek istemediğim bu gazeteci kardeşimiz vaktinin müsait olmadığını ilettiğinde ise karşıdaki kişi ağır hakaretler ederek telefonu kapatıyor. Daha da ötesi bu terbiyesizliğin birden fazla kişiye yapıldığını öğreniyoruz.
Bu bilgileri birleştiren bir üstadımızın kanaati şu şekilde; “Size, yalnızlaştırma ve İslami camiadan kopartma operasyonu çekilmiş!” Ve bizim bundan haberimiz yok!


Ayrıca sosyal medyada manası çarpıtılarak kırpılan videolardan bahsettiğimizde bir gazeteci “demek ki sizinle uğraşan özel bir ekip var” yorumu yaptı. Çünkü yayına sürülen videolar vakit kaybetmeden izleniyor, açık aranıyor, açık bulunamazsa manası çarpıtılacak şekilde özenle kesiliyor ve servis ediliyor.” Bu şekilde art niyetle kırpılan videolar da bir kesimin bizden soğumasına vesile oldu.
Buna benzer bazı olaylar zamanında bizim de dikkatimizi çekmişti. Mesela özel bir gayretle, silahlı bir yapıyla irtibatımız varmış gibi gösterilmeye çalışıldı. Konferans afişlerimizin üzerine silahlı yönü olan bir yapının afişlerinin itina ile yapıştırılması suretiyle isimlerin alt alta gelmesi ile sanki beraber organizasyon yapıyor havası verilmeye çalışılması, bizim kullandığımız terimleri yine silahlı yönü olan bu yapının dernek ismi olarak kullanmaları gibi… Mesela bizimle alakası olmayıp silahlı bir örgütle irtibatı olan o yapının bir ilde “Öncü Nesil Derneği” kurması ve Furkan Vakfı dendiğinde o örgütle irtibatlı zannedilmesi ya da örgütle irtibatlı olduğu bilinen kişilerin bizim konferans afişlerimizi dağıtarak ‘biz Furkan Vakfına bağlıyız’ demeleri… Bunlar bizim de karşılaştığımız kumpaslar arasında..


Diğer yandan bazı illerde konferans yapacağımızda, samimiyetsizliğinden emin olduğumuz birilerinin Ebu Lehep gibi kapı kapı dolaşıp “bu konferansa gitmeyin onlar vahhabi ya da tekfirci ya da irancı ya da fetöcü” vb ifadeler kullanmak suretiyle aynı şimdiki sorgu tutanağında olduğu gibi kimde ne tutarsa mantığıyla insanları uzaklaştırmaya çalıştığına bizzat şahit olduk. Şahsen ben kendi konferanslarımda da buna şahidim. Bir ilde konferans yapmıştım, konferans sonrası soru olarak bir kâğıt önüme geldi ve kâğıtta hayretler içinde kaldığım ifadeler mevcuttu. Keşke o soruyu saklasaydım. “Hocam sizlerin, İrancı, vahhabi, ehli sünnet düşmanı, tekfirci, el-kaideci hatta daeşli …. olduğunuz söyleniyor ne söylemek istersiniz!” soruda, yok yoktu. ‘Vallahi ne söyleyebilirim, bu tezatları bir araya toplamayı nasıl başarmışız acaba” dedim. Bu tutarsız iftiralar aynı ilde birkaç sene üst üste devam etti. Artık en sonuncuda ‘bunu yapanın kim olduğunu biliyorum eğer buna bir son vermezse buradan mikrofondan onun ismini ilan edeceğim’ demek zorunda kaldım, sonrasında çekildi.
Mesela konferansımız öncesinde İstanbul’da; bir bölgede dolaşan bazı insanlar bizim “tasavvuf-tarikat düşmanı olduğumuz iftirasını” yayarken diğer bölgede dolaşan bazı kimseler ise “oy verene kâfir dediğimiz yalanını” yaymaya çalıştılar. Bu kimseler ile arkadaşlarımız bizzat karşılaştı.


Hatta diğer cemaatler ile aramızı açmaya çalışan bazı karanlıklaradamlar, sarık ve cübbe giyerek bez afişlerimizi kestiler ve afiş dağıtan kardeşlerimize satırlasaldırdılar. Olayda bir kardeşimiz kolundan bir kardeşimiz bacağından satırla yaralandı. Biz bunlara rağmen çok şükür o cemaatlere düşmanlık yapmadık hatta Hocaefendi o olaylı konferansta ‘bunu bir tuzak olarak gördüğünü’ açıkladı.
Bu bilgilerle baktığımızda aslında biz 30 Ocak operasyonu öncesi hem sosyal medya üzerinden hem de bil fiil, çeşitli operasyonlara maruz kalmışız! İslami kesimden koparma, karalama, yıpratma, yalnızlaştırma operasyonlarına defalarca maruz kalmışız!
Eleştiri aldığımız diğer bir nokta ise benim “İslami kesimden destek görmedik” sözüm…
Bu konuda nazik uyarılar aldık. Bu konu ise şöyle: Ben bu sözü operasyonun 10. gününde bir gazetecinin bizzat bu ifade ile sorması üzerine söyledim. Ama hakikaten; büyük bir operasyon geçirmişiz, vakfımıza ve 24 evimize teröristmişcesine şafak operasyonu yapılmış, Hocaefendi gözaltında, Vakfımıza kayyum atanmış, 33 dernek mühürlenmiş ve bir ev mühürlenmiş, on gün-gece gündüz Adana Emniyetinin önünde binlerce kişi beklemişiz ve İslami camiadan (hassaten tanınmış kişilerden) birkaç kişi hariç kimseden ses çıkmamış ve kimse bir ‘geçmiş olsun’ bile dememişti. O birkaç kişiyi de ben sonradan öğrendim.
Bu arada bu ilk on gün içinde CHP’li bir iki vekil konuyla ilgili açıklama yaptı, solculardan tanınmış simalar yapılanı sosyal medya üzerinden açıkça kınadı. Bazı sol gazeteler tarafsız haber yaptı. Ben de bunları kastederek soruya o şekilde cevap verdim.


İslami kesim belki aralarında konuşmuş ve yapılanları eleştirmiş olabilirler ama bunu bize yansıtmadılar! Aslında çok temkinli yaklaştılar, ne olur ne olmaz diye çoğunluğu gerçekten sustular! O günlerde kendi camiamızın sessizliği bizi yaralamadı desem yalan olur. Ama kırgın değiliz.
Sonraları destekler arttı. Biz de birkaç defa teşekkür ettik.
Verdiğim bir röportajda (yarım saatlik bir konuşmadaki) sadece bir cümleyi bazı siteler manşete taşıyınca durum farklı bir boyut kazandı ise de olayın aslı bu şekilde…Yazımızın üçüncü bölümüyle yarın devam etmek temennisiyle Allah’a emanet olun.Semra Kuytul04.05.20183. Bölüm:1- Siyasetçilerin Olayımızı Değerlendirmesi ve Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Tutukluluğuna Bakışları2- Yaşadığımız Operasyon Hakkında -Hukukçular ve Emniyet Mensupları gibi- Bilirkişi Kanaatleri3- İnsan Hakları Örgütlerinin Olay Hakkındaki Değerlendirmeleri

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here